YAVAŞ TASARIM

“Yavaş” kavramının “zaman”dan çok “ kalite” olgusunun altını çizdiğini hatırlarsak “yavaş”ın gerçek anlamının; yaşamın doğada varolan biyolojik ritim olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda “yavaş”, belleğin yeniden değer bulduğu bir kültürü ifade eder.

Bedenle ilişkilendirildiğinde ise “yavaş”lamak, bedenin biyolojik yaşam döngüsünü izlemeye işaret eder ki, bu; bedeni onurlandırmak, bedenin şifası ve kişisel bakımını, bakım etiği oluşturacak biçimde önemsemek, bedenin bio-ritmini korumaya özen göstermek, bedendeki “vahşi doğayı” keşfetmek; içgüdüleri ve sezgileri dengelemek, bedeninden keyif almak, kendinden keyif almak, kendi olmaktan keyif almak ve etrafındakileri bu yönde özendirmek; kişisel olanı sosyal ve paylaşılabilir bir deneyime dönüştürebilmek, bedene olduğu gibi değer vermek; yaşlanma süreçlerine ve kusurlarına saygı göstermek, daha iyi bir ben, benlik için “kırılgan” bedeni güçlendirmek!, bedenin mahremiyetine saygı göstermek; bedenden utanmak yerine gururlanmak!, bedeni kurgulanan sosyal, kültürel ve politik sınırlardan özgürleştirmek – beden üzerindeki sosyal denetim mekanizmalarına, biyo-politik beden olgusuna toplumsal bütünlük duygusu ile direnmek, bedeni akıl ve ruh bütünlüğü içinde yeniden tanımlamak, bedeni kuşaklararası eşitlik yaratacak şekilde yani; bedeni kişisel ve toplumsal bellekte, daha iyi bir ben ve daha iyi bir gelecek için kurulan düşler içinde tekrar konumlandırmak, bedeni daha iyi bir ben ve daha iyi bir gelecek için kurulan düşler içinde ve kuşaklararası eşitlik yaratacak şekilde, kişisel ve toplumsal bellekte yeniden konumlandırmak ile mümkün olabilir. 


Bu düşüncelerle çalışma alanımızda, beden döngüsünü bedenin toprak ana ile ilişkisi bağlamında yeniden inşa etmenin ve yorumlamanın arayışı içindeyiz. Bu ilişkide hem verici hem de alıcı olan bedenin konumunu araştırıyoruz. Yavaş tasarım hareketinin Beden/ Giysi / Bellek ile ilişkisini disiplinler ve kültürlerarası bir çerçevede 5 kadın sanatçı olarak inceliyoruz; Şölen Kipöz ( İzmir’den moda kuramcısı ve tasarımcı), Mine Ovacık (İzmir’den endüstriyel tasarımcı) ve Oloop tasarım- Jasminka Fercek, Tjasa Bavcon ve Katja Burger (Ljubljana’dan görsel sanatçı ve tekstil tasarımcıları). Özellikle kadın bedeninin sınırları ve potansiyelleri açısından bedenin yeryüzü ile ilişkisinde biyolojik döngüsünü dinleyerek ve anlayarak; “vahşi kadın”ın belleğinin, bilgeliğinin ve içgüdüsel sezgilerinin O’nun üretkenliğine, doğurganlığına ve dolayısı ile yaratıcılığına nasıl aktarıldığına odaklanarak; üretiyoruz. Böylece, üreterek kendini özgürleştiren “vahşi kadın”ın bedeni ve belleğinin yansıması olan kavramları; yerel ve sürdürebilir malzemeler ve unutulmaya yüz tutmuş yerel zanaatlarla cisimleştiriyoruz. Ayrıca bu deneyimi katılımcı atölye çalışmaları ile farklı sosyal ve kültürel kesimlerden üretici topluluklarla paylaşarak sosyal ve kolektif bir düzeye taşıyoruz. İşlerin tasarlanmasında Oloop, “vahşi kadın” metaforunu güçlendiren jakar dokumadan arta kalan atık kumaş şeritlerini malzeme olarak seçerken; Mine ve Şölen, Estes’nin ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ adlı kitabındaki psikanalitik anlatılardan i Kate Fletcher (2008) ii Alessandro Mendini (2013). iii Clarissa P.Estes (2012) yola çıkarak bez bebekler ve keçe ayakkabılar gibi tekstil nesneleri üzerine yoğunlaşıyor. Bu atıl malzemeyi tasarımla geri kazandırma süreçlerinde Jasminka, pübik tüyleri yorumlayarak dişi bedenin mahremiyetine dokunurken; giyilebilir yapılar oluşturmak için Tjasa, malzemeyi örmeyi; Katja dokumayı tercih ediyor. Bez bebekleri önceki dişi nesillerin mirasının metaforu olarak ele alan Şölen, bebekleri üretici kadınlarla yeniden tasarlıyor ve kavramsal olarak giydiriyor. Mine ise “dans eden kırmızı ayakkabılar” hikayesini kendin yap pratiği ile “keçe terliklere” dönüştürerek kadınların farklı yüzlerini ve karakterlerini temsil ediyor.